17 Mayıs 2015 Pazar

Asimetrik üretim tarzı ve 3D yazıcılar veya post Marksist üretim biçimi üzerine bir deneme
    Mevcut kapitalizmi yaratan ve onun tarafından yaratılan üretim biçimi simetriye dayalıdır. Kapitalizmin makineli üretimle başladığını düşünürsek onun gelişiminde, yarattığı üretim ilişkilerinde, meydana getirdiği felsefe ve yaşam biçimlerinde makineli üretim tarzının biçimsel yapısını görmek mümkün olur. Üretimde makineleri kullanmak inanılmaz bir üretim patlaması ve bununla birlikte ortaya çıkan muazzam bir konfor yarattı. Bu konforun enstrümanlarının en kapsayıcı özelliği simetrik oluşları ve her birinin milyonlarca kopyadan biri oluşuydu. Elinize aldığınız bir ürün asla sizin için özel değildi ve siz onu elinde tutan milyonlarca insandan biriydiniz sadece. Aynı oyuncaklarla büyüdük, aynı tip televizyonlarda aynı dizileri izledik, aynı elbiseleri giyip aynı arabalara bindik. Aynı partilere oy verip aynı bayrağın altında toplandık. Ve kapitalizm ulusları yarattı. Aslında ulusları yaratan yegâne şey makine tipi üretimin simetrisinden başkası değildi.
                Makine tipi üretim simetriye dayalı olmak zorundaydı çünkü eski, hantal ve akılsız makinelerle üretim yapmanın başka yolu yoktu. Tezgâh bir kere çalışmaya başladığında belli hareketleri tamamlayarak bir ürünün bir kısmını yapıyor ve sonra tekrar başa dönerek aldığı hammaddeyi aynı yere kadar işliyor sonra bir başka makine veya makineler kalan kısmı tamamlayarak ürünü meydana getirirken makinelerin gücü ve hızı karşısında sadece basit bir aparattan ibaret kalan işçi basit ara hizmetleri görüyordu. Makineler özelleşmiş ve güçlüyken işçiler zayıf ve tekdüzeden ibaret kalıyordu. Güçlü kapitalistin amansız yoldaşı makineler, ürettikleri milyonluk klon mallarla insanlığın başını döndürürken başa çıkılamaz bir güç imgesi yaratıyordu. Klon mallarla doğan ve büyüyen insanlar üretimine katkıda bulundukları ve hayatları boyu kullana geldiklerine benzemeden kurtulamayıp klon vatandaşlardan oluşan bir toplum haline geliyordu. En başarılı üretim yapan toplumlar en güçlü milletleri ve en sağlam ulusları meydana getiriyordu.
                Klon mallarla kuşatılan insanın bir klondan başka bir şey olması beklenemezdi. Çocukluğunu geçirdiği oyuncaklarından kıçına bağlanan beze kadar her şey milyonlarca kopyadan biriydi sadece. Hastalandığında kullandığı ilaç, yatağı başında damarlarına akan serum, tansiyonunu ölçen hemşire muayenesini yapan doktor hep bir birinin klonu olan şeylerdi. Beğenerek evlendiği eşinin dudakları en sık görülen dudak tipi, saçları en çok beğenilen saç tipiydi. Her kes gibi bir düğünle evlenip her evli gibi çocuk sahibi olup herhangi bir ebeveyne dönüşen süreçte klon tipi üretimi kendi kapasitesi ölçüsünde sürdüren kapitalist çağın insanı benzerleriyle aynı akıbeti yaşadığı sürece sömürülmek, ezilmek, hakir görülmek bile umurunda değildi. Kapitalist eğitimin şekli de elbet kendi klon üretme biçimini yansıtan öğelerle dolu olmalıydı. Bir birinin kopyası dersler, bir birinin kopyası öğretmenler vs.. Klon gibi üretilmek, klon gibi sömürülmek ve klon gibi güdülmekten başkasını düşünmek bu çağın insanının zihninin kabiliyeti dahilinde olamazdı. Ürettiği felsefe klonlaşmaya katkıda bulunduğu sürece mantıklı olacak, kabul görecekti. Tanrıları insanlardan klon yaratan, ibadetleri klonlaşmayı yücelten, mabetleri bir birini taklidin amansız bir noktaya ulaştığı huşu içinde ortak hareketlerden oluşan ibadetlerin mekanıydı.
                Üretimin asimetrik olmasıyla her bir ürün özel bir mal olarak eşsiz bir şey haline gelecektir. Elinde tuttuğu taraktan, yemek tabağına, kullandığı bilgisayardan bindiği arabaya kadar her bir ürün sadece tek veya birkaç üründen biri olacaktır. Simetrik üretimin kelimeleri her şey klon iken asimetrik üretimin kelimeleri her şey özel, her şey eşsiz olacaktır. Eşsiz ürünlerle yaşayan insanların hayatları da çevrelerini kuşatarak hayatı oluşturan konfor nesnelerinin eşsizliğini yaşamlarında yansıtarak her biri hayatını nadide kılmanın yollarını bulacaktır. Her bir çalışan, giydiği elbise gibi bir diğerinin klonu değil nadide bir birey olacaktır. Klonlardan oluşmayan bir toplumda hiyerarşi anlamını yitirecektir. Çöpçülük aşağı bir iş olarak görülmeyecektir. Üretimin “özelleşmesi” ürünlerin eşsiz asimetrisi bilindik üretim biçimlerini ortadan kaldıracağından üretim ve paylaşım süreçlerinde emek sömürüsünün de anlamı kalmayacaktır. Emekçi emek gücünü değerinde sattığında ürettiği artı değer doğrudan kendisinde kaldığında emek sömürüsü kavramı anlamını tamamen yitirecektir. Eşsiz insan yaşamının her anını eşsiz bir biçimde kuşatmak isteyeceğinden aynı ev, aynı araba vs.. ile bir ömrü bağlamayacağından özel mülkiyet anlamını yitirecektir.
                Asimetrik üretim çağının habercisi ve aracısı, eski çağın aptal makineleri değil post Marksist çağın akıllı üretim makineleri olacaktır. Bu makinelerin ilk prototiplerinin 3D yazıcılar olduğu düşünülebilir. İhtiyaca göre ürün, talebe göre arz yaratan makineler. Kapitalizmin arza göre talep yaratan piyasa için var olan değil talebe göre arz yaratan ve insan için üreten makineler çağı gelmektedir. İlaçlar kişisel genetik yatkınlıklar ve zaaflar düşünülerek bir takım kimyasalları birleştirmek suretiyle hızlı bir şekilde hazırlanan bir makineden basılacak, giysiler vücudumuzu tarayarak ve tercihimiz doğrultusunda basılacaktır. İnternetin dünyasının sunduğu çeşitlilik izleme dürtümüzü karşılarken sosyal medya denilen kavramla kendi muhabirimiz yine kendimizin olduğu bir basın kültürü oluşacaktır. Kişiselleşen dünya, asimetrik felsefeleri asimetrik anlayışları ve mevcut simetrik siyasetin dışında bir yönetim biçimini gerektirecektir. Asimetrik dünyada ulus ve devlet kavramları kendilerini güvenlik ve direnen simetrizm karşısında savunmak için iş gördüğü müddetçe var olmaya devam edecektir.
                Asimetrik çağ post Marksist olacaktır. Çünkü arza göre talep değil talebe göre arzı mümkün kılacak üretim biçimine sahiptir. Mülkiyet anlamını yitirmiştir. Devlet güçlü bir organizasyon haline indirgendiğinde güçlü bir bilgisayar yazılımı tüm vatandaşlarına (sisteme login olmuş kullanıcılara) ihtiyacı doğrultusunda barınak ve gıda temin ederken her insandan eğitimi, eğilimi ve gücü ölçüsünde çalışma talep edebilecektir. Eğitim ise kaçınılmaz olarak politeknik olacak her insan bir çok konuda bilgili ve günün önemli bir kısmını keyif aldığı pek çok alakasız işte çalışarak geçirebilecektir. Her çalışma ameliyesini izlemek ve değerlendirmek organizasyon yazılımı için hiç de zor olmayacaktır.

                Asimetrik çağda ahlak, hukuk ve din anlayışı da benzer dokuyu yansıtacak biçimde olacaktır. Mülkiyetin olmadığı yerde anlaşmazlıkların hukuk sistemini tıkayan en önemli araç ortadan kalktığından suç azalacak olmasına karşın daha girift suçlar ortaya çıkacaktır. Mülkiyeti temel alan ahlak anlayışı yerini iletişim ve ağ temelli anlayışlara bırakacaktır. Din, ölümü değil yaşamı yüceltecek, güzelleştirecek bir anlayış benimseyerek cenneti ahiretten dünyaya taşıyacaktır.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Uzun pozlamayla çekilen fotoğraflara ilişkin bir deneme
    Genel olarak fotoğraf, bir çerçeve içerisinde, yaşanan anın dondurulmasıyla oluşturulan ve doğanın “doğal akışı” sırasında çıplak yakalanmasını sağlayan etkinlik olarak düşünülebilir. Fotoğraflar zaman boyutundan sıyrılmış saf üç boyuttan oluşan uzay kompozisyonlarıdır. Zaman boyutu, kabuğu soyulan bir meyve, elbisesi soyulan bir insan gibi soyulup alındığında doğanın mahremi açığa çıkar. Bu haliyle bir boyutu sıyırıp atmaya hakkımız var mıdır? İmkânımızın bulunduğu aşikar. Düşmekte olan bir nesneyi veya havaya zıplayan birisinin yerle bağlantısının koptuğunu gördüğümüz bir fotoğraf bize yer çekiminin olmadığı hissini vermez. Bir an sonra havadaki nesnenin düşmüş olduğundan eminizdir. Oysa fotoğrafın kendisinde buna ilişkin hiçbir emare yoktur. Sadece bu fotoğrafı gören birisi bulunduğu mekandaki kütle çekimi ile ilgili bir fikre sahip olamayacaktır. Aslında yoktur da. Kütle çekimini ifade eden denklemler zaman değişkeninden bağımsız olsa da günlük tecrübelerimiz kuvvet denilen mevhumun işlevini ancak zaman içerisinde meydana getireceği uzam değişmeleri ile gösterdiğini söyler bize. Yani bizler akan  zamanın varlığını mutlak kabul ederek bir fizik dünya kurarız ve zamanı öylesine kanıksamışızdır ki en önemli olgularda dahi onun hiç sorgulamadan var kabul eder ve kullanırız. Oysa bir fotoğraf bizim bütün evren algımızın kesin biçimde inkârıdır. Zaman sıyrılıp atıldığında fizik kanunları anlamını yitirir. Yer çekimi ortadan kalkar, nesneleri iten çeken kuvvetler onları hiçbir yere götüremez ve varlıklarını yitirirler. Bütün fizik evren bir kare fotoğrafta tamamen çökerek geride hiçbir iz bırakmadan yok olur.  Oysa uzaya ilişkin her şey orada olduğu gibi durmaktadır. Fotoğrafa bakan kişi zaman boyutunu zihninden tamamlayarak, fotoğraftaki sahneyi iler ve geri sararak içerisindeki fizik kanunlarını, yarattığı sanal zaman boyutuyla yeniden oluşturur ve görüntüyü anlamlandırmada zorluk çekmez.  Çerçevenin içindeki evren, zaman boyutunu zihnimizden kolayca tamamladığımızda bildiğimiz günlük hayatın sahnelerine dönüşür. Aleladelik kazanarak zamandan sıyrılmış kompozisyon akana zamana karışarak eriyip gider.
                Uzun pozlama bir fotoğraf ise tam anlamıyla post modern bir eylem olarak bakan kişide dehşet uyandırır. Normal pozlanan bir fotoğraftaki mahremiyet sorunu zihnimizin perdesi arkasında saklanarak günahkar bir eylem olmaktan çıkarken uzun pozlama fotoğraflar, cennetten kovuldukları andaki Adem ve Havva kadar çıplaktırlar. Zihnin incir yaprağı da yoktur.
                Zaman boyutu normal fotoğraftan kovulmasına karşın uzun pozlamada, bir ölünün hortlayıp dönen kara ruhu gibi çöker kompozisyonun üstüne. Fotoğrafın her parçasından soğuk nefesini yüzünüze yüzünüze üfler. Maktül uzay parçasındaki her nesne zamanın ölü ruhunu, süngeri suyu çekmesi gibi içine emer ve emdiği oranda dehşet yayan birer zehirli bulamaca dönüşür. Gözlerinizin beyninize zorla yedirdiği bulamaçtan kurtulmak mümkün olsa da zehirin etkisini atmak kolay olmaz. Uzun pozlanmış bir deniz bildiğiniz denizdeki gibi su’dan değil anlaşılmaz, jöle kıvamında ve içinde hayat barındırmayan hatta barındırmasına imkân dahi olmayan ağdalı bir akışkana, dokunduğunda her tarafınıza bulaşacak ve bulaştığı yerden çıkması mümkün olmayacak lanetli bir katrana dönüşür. Bulutların asla havada asılı duramayacak kadar ağırlaşır. Gök yüzü masif bir kütle halini alır ve her an yer yüzüne kapanarak tüm yaşamı yok edecek bir kıyamet alâmetine dönüşür. Otlar ve ağaçlar zamanın zehirli ruhunu yeterince emmiş olduklarını aldıkları bulamaca dönüşmüş hallerinde gösterirler. İnsan ve hayvan figürleri doğanın aksine küçük tekdüze olmayan sapmalar gösterir. Bu haliyle kendini, çevresini saran zehirli buhardan kurtarmaya çalışıyor ama kurtuluşa imkân bulamıyor gibidir. Vücudunun sağı solu, asitli gaz içerisinde erimeye yüz tutmuş zavallı insan eli kolu bağlı eriyip yok olmaya mahkûm olmuştur. Doğanın teslim olmuşluğu karşısında cılız ve pek de acınası bir çaresizlik içerisinde çırpınmaktadır.
                Bir biriyle uyumunu yitiren parçaların her biri kompozisyondan bağımsız nesneler haline gelerek makinenin yakaladığı anı yeniden yaratırlar.  Bakan kişinin karşısında bir doğa manzarası değil, bağlamından kopmuş deniz, bulut, ağaç, insan, gökyüzü vs.. vardır. Bulaşık parçalar uyumsuzluklarıyla yeni bir evren yaratırlar. Bakan kişi zihnine aldığı bu evreni normal fotoğraftaki gibi ileri ve geri sararak kendi zaman kavramıyla yeniden yaratmaya giriştiğinde sahnedeki zehirli zaman zihnin steril iksir şişelerindeki saf zamanı kirletmeye, bulandırmaya, bozmaya başlar. Zihnin duru zamanı kurtlanarak ölümcül bir hal alır. Bakışları kaçırmak artık işe yaramaz. Mevcut fiziksel dünyanın ve duru zamanını içinize nüfuz etmesiyle bu zehrin etkisini atmaya çalışır ve temiz zamanı solumak normal hayata dönüşü sağlar.

                Uzun pozlama fotoğrafı çekecek olan kişi, makinesinin içerisinde sakladığı murdar, ölü zaman ruhlarıyla zehirleyeceği uzay parçalarını belirlemek isterken siyanürle işleyeceği cinayeti planlamaya çalışan katil kadar ancak masumdur. Makinesini doğrultur, diyaframını açar ve ölü, kara ruhlar korkunç sesler çıkararak uzay parçalarına büyük bir iştahla ve hırsla saldırıp bir anda başka bir şeye dönüşmelerini sağlarlar.     
                Parçalara bölünerek yeniden tanımlanan uzay parçası, post modernizmin günümüz insanına yaptığı parçalanma ve farklı bir bağlamda yeniden tanımlanma eylemini yansıtır. Postmodernizm post kapitalist bir biçime bürünerek her şeyi bağlamından koparır, zehirler, yeniden tanımlar ve murdar birer besin gibi insanlığın suratına fırlatır. insanı kadın ve erkeğe parçalar. Kadını yüz, dudak, göğüs, bacak biçiminde erkeği kaş, sakal, kas vb. şekillerde parçalar. Her bir parçayı kesilen uzvunun kendisine yedirilmesiyle self yamyamlık işkencesine dönüştürerek kendi sahibine satmaktan geri durmaz. Çenesinin üstündeki dudakları bağlamından kopmuş bir nesne halinde sahibine; kırmızı, dolgun ve biçimli bir hale getirerek sahibine geri satar. Bu pazarda herkes satıcı, her şey satılık ve herkes müşteri her mal alınır.

Not: Foto1 fatma şöhret’in izniyle ve foto2 Necmi Aktaş’ın izniyle. Çok teşekkürler.