13 Mayıs 2015 Çarşamba

Uzun pozlamayla çekilen fotoğraflara ilişkin bir deneme
    Genel olarak fotoğraf, bir çerçeve içerisinde, yaşanan anın dondurulmasıyla oluşturulan ve doğanın “doğal akışı” sırasında çıplak yakalanmasını sağlayan etkinlik olarak düşünülebilir. Fotoğraflar zaman boyutundan sıyrılmış saf üç boyuttan oluşan uzay kompozisyonlarıdır. Zaman boyutu, kabuğu soyulan bir meyve, elbisesi soyulan bir insan gibi soyulup alındığında doğanın mahremi açığa çıkar. Bu haliyle bir boyutu sıyırıp atmaya hakkımız var mıdır? İmkânımızın bulunduğu aşikar. Düşmekte olan bir nesneyi veya havaya zıplayan birisinin yerle bağlantısının koptuğunu gördüğümüz bir fotoğraf bize yer çekiminin olmadığı hissini vermez. Bir an sonra havadaki nesnenin düşmüş olduğundan eminizdir. Oysa fotoğrafın kendisinde buna ilişkin hiçbir emare yoktur. Sadece bu fotoğrafı gören birisi bulunduğu mekandaki kütle çekimi ile ilgili bir fikre sahip olamayacaktır. Aslında yoktur da. Kütle çekimini ifade eden denklemler zaman değişkeninden bağımsız olsa da günlük tecrübelerimiz kuvvet denilen mevhumun işlevini ancak zaman içerisinde meydana getireceği uzam değişmeleri ile gösterdiğini söyler bize. Yani bizler akan  zamanın varlığını mutlak kabul ederek bir fizik dünya kurarız ve zamanı öylesine kanıksamışızdır ki en önemli olgularda dahi onun hiç sorgulamadan var kabul eder ve kullanırız. Oysa bir fotoğraf bizim bütün evren algımızın kesin biçimde inkârıdır. Zaman sıyrılıp atıldığında fizik kanunları anlamını yitirir. Yer çekimi ortadan kalkar, nesneleri iten çeken kuvvetler onları hiçbir yere götüremez ve varlıklarını yitirirler. Bütün fizik evren bir kare fotoğrafta tamamen çökerek geride hiçbir iz bırakmadan yok olur.  Oysa uzaya ilişkin her şey orada olduğu gibi durmaktadır. Fotoğrafa bakan kişi zaman boyutunu zihninden tamamlayarak, fotoğraftaki sahneyi iler ve geri sararak içerisindeki fizik kanunlarını, yarattığı sanal zaman boyutuyla yeniden oluşturur ve görüntüyü anlamlandırmada zorluk çekmez.  Çerçevenin içindeki evren, zaman boyutunu zihnimizden kolayca tamamladığımızda bildiğimiz günlük hayatın sahnelerine dönüşür. Aleladelik kazanarak zamandan sıyrılmış kompozisyon akana zamana karışarak eriyip gider.
                Uzun pozlama bir fotoğraf ise tam anlamıyla post modern bir eylem olarak bakan kişide dehşet uyandırır. Normal pozlanan bir fotoğraftaki mahremiyet sorunu zihnimizin perdesi arkasında saklanarak günahkar bir eylem olmaktan çıkarken uzun pozlama fotoğraflar, cennetten kovuldukları andaki Adem ve Havva kadar çıplaktırlar. Zihnin incir yaprağı da yoktur.
                Zaman boyutu normal fotoğraftan kovulmasına karşın uzun pozlamada, bir ölünün hortlayıp dönen kara ruhu gibi çöker kompozisyonun üstüne. Fotoğrafın her parçasından soğuk nefesini yüzünüze yüzünüze üfler. Maktül uzay parçasındaki her nesne zamanın ölü ruhunu, süngeri suyu çekmesi gibi içine emer ve emdiği oranda dehşet yayan birer zehirli bulamaca dönüşür. Gözlerinizin beyninize zorla yedirdiği bulamaçtan kurtulmak mümkün olsa da zehirin etkisini atmak kolay olmaz. Uzun pozlanmış bir deniz bildiğiniz denizdeki gibi su’dan değil anlaşılmaz, jöle kıvamında ve içinde hayat barındırmayan hatta barındırmasına imkân dahi olmayan ağdalı bir akışkana, dokunduğunda her tarafınıza bulaşacak ve bulaştığı yerden çıkması mümkün olmayacak lanetli bir katrana dönüşür. Bulutların asla havada asılı duramayacak kadar ağırlaşır. Gök yüzü masif bir kütle halini alır ve her an yer yüzüne kapanarak tüm yaşamı yok edecek bir kıyamet alâmetine dönüşür. Otlar ve ağaçlar zamanın zehirli ruhunu yeterince emmiş olduklarını aldıkları bulamaca dönüşmüş hallerinde gösterirler. İnsan ve hayvan figürleri doğanın aksine küçük tekdüze olmayan sapmalar gösterir. Bu haliyle kendini, çevresini saran zehirli buhardan kurtarmaya çalışıyor ama kurtuluşa imkân bulamıyor gibidir. Vücudunun sağı solu, asitli gaz içerisinde erimeye yüz tutmuş zavallı insan eli kolu bağlı eriyip yok olmaya mahkûm olmuştur. Doğanın teslim olmuşluğu karşısında cılız ve pek de acınası bir çaresizlik içerisinde çırpınmaktadır.
                Bir biriyle uyumunu yitiren parçaların her biri kompozisyondan bağımsız nesneler haline gelerek makinenin yakaladığı anı yeniden yaratırlar.  Bakan kişinin karşısında bir doğa manzarası değil, bağlamından kopmuş deniz, bulut, ağaç, insan, gökyüzü vs.. vardır. Bulaşık parçalar uyumsuzluklarıyla yeni bir evren yaratırlar. Bakan kişi zihnine aldığı bu evreni normal fotoğraftaki gibi ileri ve geri sararak kendi zaman kavramıyla yeniden yaratmaya giriştiğinde sahnedeki zehirli zaman zihnin steril iksir şişelerindeki saf zamanı kirletmeye, bulandırmaya, bozmaya başlar. Zihnin duru zamanı kurtlanarak ölümcül bir hal alır. Bakışları kaçırmak artık işe yaramaz. Mevcut fiziksel dünyanın ve duru zamanını içinize nüfuz etmesiyle bu zehrin etkisini atmaya çalışır ve temiz zamanı solumak normal hayata dönüşü sağlar.

                Uzun pozlama fotoğrafı çekecek olan kişi, makinesinin içerisinde sakladığı murdar, ölü zaman ruhlarıyla zehirleyeceği uzay parçalarını belirlemek isterken siyanürle işleyeceği cinayeti planlamaya çalışan katil kadar ancak masumdur. Makinesini doğrultur, diyaframını açar ve ölü, kara ruhlar korkunç sesler çıkararak uzay parçalarına büyük bir iştahla ve hırsla saldırıp bir anda başka bir şeye dönüşmelerini sağlarlar.     
                Parçalara bölünerek yeniden tanımlanan uzay parçası, post modernizmin günümüz insanına yaptığı parçalanma ve farklı bir bağlamda yeniden tanımlanma eylemini yansıtır. Postmodernizm post kapitalist bir biçime bürünerek her şeyi bağlamından koparır, zehirler, yeniden tanımlar ve murdar birer besin gibi insanlığın suratına fırlatır. insanı kadın ve erkeğe parçalar. Kadını yüz, dudak, göğüs, bacak biçiminde erkeği kaş, sakal, kas vb. şekillerde parçalar. Her bir parçayı kesilen uzvunun kendisine yedirilmesiyle self yamyamlık işkencesine dönüştürerek kendi sahibine satmaktan geri durmaz. Çenesinin üstündeki dudakları bağlamından kopmuş bir nesne halinde sahibine; kırmızı, dolgun ve biçimli bir hale getirerek sahibine geri satar. Bu pazarda herkes satıcı, her şey satılık ve herkes müşteri her mal alınır.

Not: Foto1 fatma şöhret’in izniyle ve foto2 Necmi Aktaş’ın izniyle. Çok teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder