Uzun pozlamayla çekilen fotoğraflara ilişkin bir deneme
Genel olarak fotoğraf, bir çerçeve
içerisinde, yaşanan anın dondurulmasıyla oluşturulan ve doğanın “doğal akışı”
sırasında çıplak yakalanmasını sağlayan etkinlik olarak düşünülebilir. Fotoğraflar
zaman boyutundan sıyrılmış saf üç boyuttan oluşan uzay kompozisyonlarıdır. Zaman
boyutu, kabuğu soyulan bir meyve, elbisesi soyulan bir insan gibi soyulup
alındığında doğanın mahremi açığa çıkar. Bu haliyle bir boyutu sıyırıp atmaya
hakkımız var mıdır? İmkânımızın bulunduğu aşikar. Düşmekte olan bir nesneyi
veya havaya zıplayan birisinin yerle bağlantısının koptuğunu gördüğümüz bir
fotoğraf bize yer çekiminin olmadığı hissini vermez. Bir an sonra havadaki
nesnenin düşmüş olduğundan eminizdir. Oysa fotoğrafın kendisinde buna ilişkin hiçbir
emare yoktur. Sadece bu fotoğrafı gören birisi bulunduğu mekandaki kütle çekimi
ile ilgili bir fikre sahip olamayacaktır. Aslında yoktur da. Kütle çekimini
ifade eden denklemler zaman değişkeninden bağımsız olsa da günlük
tecrübelerimiz kuvvet denilen mevhumun işlevini ancak zaman içerisinde meydana
getireceği uzam değişmeleri ile gösterdiğini söyler bize. Yani bizler akan zamanın varlığını mutlak kabul ederek bir
fizik dünya kurarız ve zamanı öylesine kanıksamışızdır ki en önemli olgularda
dahi onun hiç sorgulamadan var kabul eder ve kullanırız. Oysa bir fotoğraf
bizim bütün evren algımızın kesin biçimde inkârıdır. Zaman sıyrılıp atıldığında
fizik kanunları anlamını yitirir. Yer çekimi ortadan kalkar, nesneleri iten
çeken kuvvetler onları hiçbir yere götüremez ve varlıklarını yitirirler. Bütün fizik
evren bir kare fotoğrafta tamamen çökerek geride hiçbir iz bırakmadan yok olur.
Oysa uzaya ilişkin her şey orada olduğu
gibi durmaktadır. Fotoğrafa bakan kişi zaman boyutunu zihninden tamamlayarak,
fotoğraftaki sahneyi iler ve geri sararak içerisindeki fizik kanunlarını,
yarattığı sanal zaman boyutuyla yeniden oluşturur ve görüntüyü anlamlandırmada
zorluk çekmez. Çerçevenin içindeki evren,
zaman boyutunu zihnimizden kolayca tamamladığımızda bildiğimiz günlük hayatın
sahnelerine dönüşür. Aleladelik kazanarak zamandan sıyrılmış kompozisyon akana
zamana karışarak eriyip gider.
Uzun
pozlama bir fotoğraf ise tam anlamıyla post modern bir eylem olarak bakan
kişide dehşet uyandırır. Normal pozlanan bir fotoğraftaki mahremiyet sorunu
zihnimizin perdesi arkasında saklanarak günahkar bir eylem olmaktan çıkarken
uzun pozlama fotoğraflar, cennetten kovuldukları andaki Adem ve Havva kadar
çıplaktırlar. Zihnin incir yaprağı da yoktur.
Zaman boyutu normal fotoğraftan kovulmasına karşın
uzun pozlamada, bir ölünün hortlayıp dönen kara ruhu gibi çöker kompozisyonun
üstüne. Fotoğrafın her parçasından soğuk nefesini yüzünüze yüzünüze üfler. Maktül
uzay parçasındaki her nesne zamanın ölü ruhunu, süngeri suyu çekmesi gibi içine
emer ve emdiği oranda dehşet yayan birer zehirli bulamaca dönüşür. Gözlerinizin
beyninize zorla yedirdiği bulamaçtan kurtulmak mümkün olsa da zehirin etkisini
atmak kolay olmaz. Uzun pozlanmış bir deniz bildiğiniz denizdeki gibi su’dan
değil anlaşılmaz, jöle kıvamında ve içinde hayat barındırmayan hatta
barındırmasına imkân dahi olmayan ağdalı bir akışkana, dokunduğunda her
tarafınıza bulaşacak ve bulaştığı yerden çıkması mümkün olmayacak lanetli bir
katrana dönüşür. Bulutların asla havada asılı duramayacak kadar ağırlaşır. Gök yüzü
masif bir kütle halini alır ve her an yer yüzüne kapanarak tüm yaşamı yok
edecek bir kıyamet alâmetine dönüşür. Otlar ve ağaçlar zamanın zehirli ruhunu
yeterince emmiş olduklarını aldıkları bulamaca dönüşmüş hallerinde gösterirler.
İnsan ve hayvan figürleri doğanın aksine küçük tekdüze olmayan sapmalar
gösterir. Bu haliyle kendini, çevresini saran zehirli buhardan kurtarmaya
çalışıyor ama kurtuluşa imkân bulamıyor gibidir. Vücudunun sağı solu, asitli
gaz içerisinde erimeye yüz tutmuş zavallı insan eli kolu bağlı eriyip yok
olmaya mahkûm olmuştur. Doğanın teslim olmuşluğu karşısında cılız ve pek de
acınası bir çaresizlik içerisinde çırpınmaktadır.
Bir
biriyle uyumunu yitiren parçaların her biri kompozisyondan bağımsız nesneler
haline gelerek makinenin yakaladığı anı yeniden yaratırlar. Bakan kişinin karşısında bir doğa manzarası
değil, bağlamından kopmuş deniz, bulut, ağaç, insan, gökyüzü vs.. vardır.
Bulaşık parçalar uyumsuzluklarıyla yeni bir evren yaratırlar. Bakan kişi
zihnine aldığı bu evreni normal fotoğraftaki gibi ileri ve geri sararak kendi zaman
kavramıyla yeniden yaratmaya giriştiğinde sahnedeki zehirli zaman zihnin steril
iksir şişelerindeki saf zamanı kirletmeye, bulandırmaya, bozmaya başlar. Zihnin
duru zamanı kurtlanarak ölümcül bir hal alır. Bakışları kaçırmak artık işe
yaramaz. Mevcut fiziksel dünyanın ve duru zamanını içinize nüfuz etmesiyle bu
zehrin etkisini atmaya çalışır ve temiz zamanı solumak normal hayata dönüşü
sağlar.
Uzun pozlama fotoğrafı çekecek olan kişi, makinesinin
içerisinde sakladığı murdar, ölü zaman ruhlarıyla zehirleyeceği uzay
parçalarını belirlemek isterken siyanürle işleyeceği cinayeti planlamaya
çalışan katil kadar ancak masumdur. Makinesini doğrultur, diyaframını açar ve
ölü, kara ruhlar korkunç sesler çıkararak uzay parçalarına büyük bir iştahla ve
hırsla saldırıp bir anda başka bir şeye dönüşmelerini sağlarlar.
Parçalara
bölünerek yeniden tanımlanan uzay parçası, post modernizmin günümüz insanına
yaptığı parçalanma ve farklı bir bağlamda yeniden tanımlanma eylemini yansıtır.
Postmodernizm post kapitalist bir biçime bürünerek her şeyi bağlamından
koparır, zehirler, yeniden tanımlar ve murdar birer besin gibi insanlığın
suratına fırlatır. insanı kadın ve erkeğe parçalar. Kadını yüz, dudak, göğüs,
bacak biçiminde erkeği kaş, sakal, kas vb. şekillerde parçalar. Her bir parçayı
kesilen uzvunun kendisine yedirilmesiyle self yamyamlık işkencesine
dönüştürerek kendi sahibine satmaktan geri durmaz. Çenesinin üstündeki
dudakları bağlamından kopmuş bir nesne halinde sahibine; kırmızı, dolgun ve
biçimli bir hale getirerek sahibine geri satar. Bu pazarda herkes satıcı, her
şey satılık ve herkes müşteri her mal alınır.
Not: Foto1 fatma şöhret’in
izniyle ve foto2 Necmi Aktaş’ın izniyle. Çok teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder